Hicaz Demiryolu, sıradan bir ulaşım projesi olmaktan öte, tarihsel, ekonomik ve siyasi bir sembol olarak Ortadoğu'nun kaderini belirleyen bir yapı taşıydı. Şam'dan Medine'ye uzanan bu demiryolu, ilk bakışta sadece hacıların kutsal topraklara ulaşımını kolaylaştırmak amacıyla inşa edilmiş gibi görünse de, gerçekte bu hat, Filistin için büyük ekonomik fırsatların kapısını aralamıştı. 1900 yılında yapımına başlanan ve 1908 yılında Filistin'e ulaşan demiryolu, kısa sürede bölgenin ticaretini canlandırarak halkın refah seviyesini yükseltmeye başlamıştı.
Ekonomik Canlanma ve Filistin
20. yüzyılın başlarında Filistin, ithalat ve ihracat endüstrisinin geliştiği, canlı bir ticaret merkezi haline gelmişti. Demiryollarının inşası, Filistin’i Afrika, Asya ve Avrupa pazarlarına bağlayarak, ticaretin hızlanmasını ve iş dünyasının büyümesini sağladı. Filistinli tüccarlar, bu yeni ulaşım ağı sayesinde ürünlerini daha geniş pazarlara sunma fırsatı buldular. Trenlerle taşınan mallar, yerel pazarlarda satılmak üzere fabrikalarda işleniyor, böylece hem küçük ölçekli hem de büyük ticaret faaliyetleri artıyordu. Demiryolu, yalnızca malların değil, aynı zamanda bölgeye yatırımların da akmasını sağladı. İş olanakları genişlerken, ticaret hayatı hareketlendi ve yerli halk demiryolları sayesinde ekonomik olarak güçlendi.
Ancak Filistin’in bu ekonomik yükselişini sağlayan Hicaz Demiryolu’nun arkasında, büyük bir siyasi karmaşa yatıyordu. Bu demiryolunun genişlemesinden rahatsızlık duyan bir ülke vardı: İngiltere.
İngiltere'nin Hicaz Demiryolu'na Karşı Tavrı
1900'lerin başında İngiltere, Ortadoğu'daki stratejik çıkarlarını koruma amacı güdüyordu. Mısır’ı kontrol eden İngilizler, Osmanlı İmparatorluğu'nun güçlenmesini istemiyordu. 1914'te Birinci Dünya Savaşı başladığında Osmanlı Devleti, İngilizleri Mısır’dan çıkarmak için Süveyş Kanalı Harekâtı’nı başlattı. Bu durum, Filistin halkını istemedikleri bir çatışmanın içine çekti. Osmanlı'nın yanında savaşmak yerine, bazı Filistinliler İngilizlerle iş birliği yaparak Osmanlı kuvvetlerine karşı harekete geçtiler. Bu noktada, tarihin en tartışmalı figürlerinden biri olan İngiliz ajan Lawrence (Arabistanlı Lawrence) devreye girdi. Filistinliler, onunla birlikte Osmanlı trenlerine sabotajlar düzenleyerek, Osmanlı askerlerini hedef aldı. Filistinliler, 1917’de Osmanlı ordusuna ihanet eden bir halk olarak tarihe geçtiler.
Filistin'in Kaderi: Osmanlı’dan İngiltere’ye, İngiltere’den İsrail’e
1917 yılında Osmanlı Türk ordusu Filistin'den çekildiğinde, Filistin halkı İngiliz bayraklarıyla sokaklarda gösteri yapıyordu. Osmanlı’ya karşı İngiltere’nin yanında yer almak, kısa vadede Filistinliler için bir çözüm gibi görünse de, bu durum, bölgenin geleceğini derinden etkileyecek olan başka bir dönemin başlangıcıydı. 20 yıl sonra, Filistin topraklarında İsrail devleti kuruldu ve Filistinliler kendilerini çok daha büyük bir sorunun ortasında buldular: topraklarını hızla kaybediyor, İsrail tarafından adım adım işgal ediliyordu.
Bugün: Filistin'in Çıkmazı ve Arap Dünyasının Sessizliği
Bugün geldiğimiz noktada, Filistin topraklarının büyük bir kısmı İsrail işgali altında ve Filistin halkı, dünyanın gözü önünde soykırıma uğruyor. İsrail’in genişleme politikaları ve Filistin halkına karşı uyguladığı şiddet, uluslararası toplumun dikkatini çekmiş durumda. Ancak bu trajediye karşı Arap dünyası ve İslam ülkeleri kayda değer bir tepki vermekte yetersiz kalıyor. Tarihin bu aşamasında, Hicaz Demiryolu'nun Filistinlilere kazandırdığı ekonomik zenginlikten geriye sadece işgal altındaki bir halkın trajedisi kalmış durumda.
Sonuç
Hicaz Demiryolu’nun Filistin’in tarihindeki yeri, sadece ekonomik bir refah dönemi olarak değil, aynı zamanda bir siyasi dönüşüm ve ihanet hikâyesi olarak da öne çıkıyor. Filistin halkının, demiryolu sayesinde elde ettiği ekonomik zenginlik, sonunda kendi topraklarında büyük bir savaşa ve işgale dönüşmüş durumda. 1917’de Osmanlı’ya karşı İngilizlerle iş birliği yapan Filistinliler, bugün İsrail’in acımasız işgal politikaları altında var olma mücadelesi veriyor. Ne yazık ki, bu dramatik hikâye, Arap dünyasının ve İslam âleminin sessizliği eşliğinde devam ediyor.